Kalbi Ölmüş, Kin Nefret Haset Ve Nazar Yayan insanın verdiği Zararlar için ((( Rukye )))
Loading advertisement...
Preload Image
Up next

Video title

Cancel

Kalbi Ölmüş, Kin Nefret Haset Ve Nazar Yayan insanın verdiği Zararlar için ((( Rukye )))

Bismillâhirrahmânirrahîm
Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla
midenizde büyü var sa dinleyin
Zikret Hak’kı ki, Hakk da seni sevsin,

Boş koyma kalbi ki, şeytan girmesin!
Kalplerin şifası; Allah’ı zikretmektir.
Dikkat edin, uyanık olun ki, kalpler ancak Allah’ı zikretmekle huzur bulur.
Zikir takvaya ulaştırır, takvayı öğretir, takvaya arkadaş eder. Zikir şuurları diri tutar, gönülleri gafletten korur. Zikir ilaçtır,
“-Uyanık olunuz! Cesedin içinde bir et parçası vardır ki, o iyi olursa bütün ceset iyi olur. Bozuk olursa bütün ceset bozuk olur. İşte o kalptir.” (Müslim, müsakat 109)
Allah’ın Rasülü (sav) Efendimiz ne güzel misâl vermişler. Demek ki idari bina kalptir. Yani et parçası değil de, onun ifade ettiği, topladığı ve inandığı manalardır. Bu manalar Hak, doğruluk, sevgi, şefkat, ilim ve hikmet olursa, sahibini iyiye sevk edecektir. Aksi halde merhametten uzak, zulmeden ve acımasız bir kişi olabilir. Ona da zaten insan denemez.

O halde insan hangi değerlerle insan olabilir?

Eğer insan sadece yiyip içmek, yatıp kalkmak ve dünyalıkla uğraşmaktan başka bir gaye gütmüyorsa, hayvanlardan ne farkı kalır ki!.. Onu hayvanlardan ayıran kalp âlemidir. Her şeyin sırrını bilmesi, o sırların hikmetini düşünmesi ve yüce Yaratanını kalben sevmesi hem akıl ve hem de kalbin ürünleridir. Kalp uyanırsa aklını hayırda kullanır. Aksi halde “akıl; çamurda batan merkebe” benzer. O halde kalpte yer eden hakikat şu Emr-i İlâhî’ye uygun olmalıdır: “-Muhakkak ki Ben cinleri ve insanları ancak Bana ibadet etsinler diye yarattım.” (51 Zariyat 56)
Bir gönül yıkmak, Kâbe yıkmaktan kötüdür.
Dünya muhabbetini kalbinden çıkar ki, Cenab-ı Allah’ın sevdiği olasın. İnsanların elindeki şeylerden de tamahını kes ki, insanlar da seni sevsin!” (İbn-i Mace, zühd 1(4102)
Bir kalp ki; onda dünya sevgisi olursa sahibini nerelere götürmez ki! Hırs, tamah, kin, uzun emel gibi kötü sıfatlara sahip olduğu halde;

“-Kalbim temiz, sen kalbime bak!” deyip alabildiğine gaflet içinde yaşayan bir insan eğer, iman ve tâat gibi en büyük nurdan mahrum ise, neye malik olursa olsun koskoca bir hiçtir. Onun kalbi bataklıklarla kokuşmuş ve ışık denen nesneden tamamen uzak olarak kapkaranlık olmuştur. Ona önce iman gerek. Sonra da inandığını yaşamak gerek…

İnandığı halde inancının gereğini yaşamayan mü’min ise, Allah’tan gafil bir kalp âlemine sahip olarak kendisine apaçık yazık etmektedir. Ona da tevbe, zikir ve muhabbet lâzımdır. Böyle olmazsa o da “kalbim tertemiz” diyemez.

Kalpleri temiz olan mü’minler Rablerini anarak, O’na boyun bükerek ağlarlar. İnsanlara, hele mü’minlere değer verirler. Güzel Rasûlullah’ın tavsiyesine uyarak yaşarlar. Kalplerini Allah’ın mekânı haline getirirler. Sonra da şu güzel neticeye vasıl olurlar:

“-Mü’minler o kimselerdir ki, Allah anıldığı zaman yürekleri ürperir. Kendilerine Allah’ın ayetleri okunduğu zaman, bu ayetler onların imanlarını güçlendirir ve yalnız Rablerine tevekkül ederler. Onlar Namazlarını dosdoğru kılan ve kendilerine rızık olarak verdiğimizden harcayan kimselerdir.” (8 Enfal 2-3)

Onlar Allah için ağlar, gözyaşı döker, yürekten Rabbe yanarlar. Yumuşacık kalpleriyle insanlara gülücükler dağıtırlar. Onlara yardım için canlarını atarlar. Allah’ın zikri onların gönüllerinden hiç eksilmez. Yüce Rablerinin şu güzel emrine canla ve başla uyarlar:

“-Rabbini içinden, yalvararak ve O’ndan korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah ve akşam an. Sakın gafillerden olma!” (7 A’raf 205)
Böyle mü’minlere ne mutlu… Onlara sonsuz, bitip tükenmeyen lûtuf ve ihsanlar müjdelenmiştir:

“-İşte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için Rableri katında dereceler, bağışlama ve tükenmez bir rızık vardır.”(8 Enfal 4.)

Mü’minlerin sayılamayacak kadar güzel hasletleri vardır. Rablerine olan sevgi ve aşklarının, O’nun için yaptıkları secdelerinin izleri simalarında nûrani eserler meydana getirir:

“-Onları rükûa varırken, secde ederken görürsün. Allah’tan lütuf ve rıza isterler. Yüzlerinde secdelerin izinden nişanları vardır.” (48 Fetih 29)

O sevgililer, Allah’ın zikrinden uzak oldukları zaman, taş gibi olacaklarını da bilirler:

“-Yazıklar olsun o kalplere ki; Allah’ın zikrinden uzak kaldıkları için taş kesilmişlerdir. Onlar açıkça büyük bir dalalet içindedirler. ” (39 Zümer 22)

Zikir, stres ve kaygıya sebep olan anlayış ve psikolojiyi giderir. Kalp, âdeta Allah’ı zikretmek için yaratılmıştır. Zikir, kalbin kasvetini, katılık ve karanlığını giderir; Gam ve kederi, hüzün ve tasayı, gönül darlığı ve can sıkıntısını dağıtır. Allah’ı zikreden insan, nimetlerin farkına varıp şükreden insandır, zikir ve şükrü yüzünden anlaşılan, devamlı tebessüm içinde olan kimsedir.
Kalplerin ancak Allah’ı zikretmekle tatmin olabileceğini bildiren Ra’d sûresi 28. âyetini açıklarken, Bayraktar Bayraklı şunları söyler: “Âyette yer alan “zikir” kavramı, Allah’ı anmak ve düşünmek mânâlarını ifade etmektedir.