وَلَنَبْلُوَنَّكُمْ بِشَيْءٍ مِنَ الْخَوْفِ وَالْجُوعِ وَنَقْصٍ مِنَ الْاَمْوَالِ
وَالْاَنْفُسِ وَالثَّمَرَاتِۜ وَبَشِّرِ الصَّابِر۪ينَۙ
“Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla; mallardan, canlardan ve ürünlerden eksiltmekle sınayacağız. Sabredenleri müjdele!” (Bakara 155)
“Eğer, Allahü teâlâ, “Bana şükredin ve nankörlük etmeyin” buyurmuştur. Şükür ise, yine “Eğer şükrederseniz, size (nimetlerimi) artırırım “(İbrahim. 7) buyurduğuna göre nimeti artırır. Öyle ise niçin bü âyetin arkasından, “Biz sizi biraz korku ile… imtihan edeceğiz” getirmiştir?” denilirse, buna şu iki şekilde cevap veririz:
a) Allahü teâlâ, şeriatlarını tamamlamasının, nimetini tamamlama olduğunu haber vermiştir. Binaenaleyh şeriatı tamamlaması şükrü gerektirir. Sonra Cenâb-ı Hak, bu şeriatları yerine getirmenin, ancak çeşitli belâ ve meşakkatlere göğüs germekle mümkün olacağını haber vermiştir. Bu sebeble de şeriatlarını îfâ hususunda da sabrı emretmiştir.
b) Allahü teâlâ, önce nimet verip şükrü emretmiş, sonra da kişi hem şükredenlerin hem sabredenlerin derecesini elde etsin diye imtihan edip sabrı emretmiştir. Böylece insanın imanı, Hazret-i Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’in, “iman iki parçadır. Bir parçası sabır, bir parçası da şükürdür” hadisine göre tamamlanır.
Kâfirler, Hazret-i Muhammed (sallallahü aleyhi ve sellem) ile ashabını dinlerinde sebatlı ve son derece zarar, mihnet, açlık üzere olmalarına rağmen o dinde kararlı olduklarına görünce, onların kesinkes bu dinin sıhhatine inandıkları için onu tercih etmiş olduklarını anlarlar. Bu durum o kâfirleri İslam dininin delilleri hususunda daha ciddi düşünmeye sevkeder açıkça bilinen hususlardır ki birine tâbi olanlar önderlerini, sürdürdüğü dâvadan ötürü çok büyük meşakkatler içinde olmasına rağmen yine de o yolda kararlı görürlerse, bu durum, onların kendisine uymaları konusunda daha etkin olur. Aksine onu refah içinde, zahmetsiz gördüklerinde aynı durum hâsıl olmaz.
Allahü teâlâ, bu imtihanın, daha olmadan önce, olacağını haber vermiştir. Böylece o kimse, bu haberi veren zatın, doğru haber verdiğini görür. Bu da bir gâibten haberdir. Bu sebeble de bu bir mucize olur.
Münafıklardan, Hazret-i Peygamber’den mal ve bol rızık umarak ona uymuş olduğunu söyleyenler vardı. Cenâb-ı Hak, böyle bir belâyı indirmekle kullarını denediği zaman, münafıklar münafık olmayanlardan ayrılır. Çünkü münafık bu haberi duyduğu zaman, Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem)’den uzaklaşır ve dini terkeder. Böylece bu imtihan ile, işte bu fayda elde edilir.
İnsanın belâlar karşısındaki İhlâsı ve Allah’a yönelmesi, dünyanın o insana yönelmesi halindeki ihlâsından daha çoktur. İşte bu imtihanın hikmeti budur.
Hazret-i Peygamber’in dışarı çıktığında Hazret-i Ebu Bekir ile karşılaştığını ve Hazret-i Ebu Bekr’e, “Seni dışarı çıkaran nedir?” diye sorduğunu, onun da “açlık!” diye cevap verdiğini, bunun üzerine Hazret-i Peygamber’in, “Seni dışarı çıkaran beni de dışarı çıkarmıştır”
Mallar ve canlar hususundaki noksanlığa gelince bu, insanların cihada hazırlanmak için mallarını infak etmek suretiyle düşmanla savaşırken meydana gelmesi ve bir kısmının ölmesiyle meydana gelmiştir. İşte orada mal ve can hususunda noksanlık meydana gelmiştir. Nitekim Cenâb-ı Hak, “Mallarınız ve canlarınızla cihad ediniz” (Tevbe 41) buyurmuştur.
Gazali (rh.a) şöyle der: “Bil ki sabretmek, insanın özelliklerindendir. Sabır ne hayvanlar ne de melekler hakkında düşünülemez. Hayvanlar hakkında düşünülmemesine gelince, bu onların noksanlıklarından dolayıdır. Melekler hakkında düşünülmemesine gelince, bu da onların kâmil ve mükemmel varlıklar olmalarındandır.
Bunu şu şekilde de açabiliriz: Hayvanlara şehvet musallat olmuştur. Ancak, onlarda bu şehvete karşı koyacak akıl melekesi olmadığı için, bu kuvvetin, şehvetin muktezâsına karşı koyması “sabır” diye adlandırılmaz…
Sabır, ancak nefsi, feryâd ü figânı ortaya koymamaya hamletmektir. Kişi hüznünü içine atıp, kendisini onun emarelerini dışarı vurmaktan alıkoyunca, her ne kadar o kimsenin gözünde yaş belirip rengi değişse de, bu kimse sabretmiş olur. Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem): “Sabır, İlk çarpma esnasındadır” Buhâri, Cenâiz. 32.
Hazreti Peygamber (sallallahü aleyhi ve sellem) “Size verilen şeylerin en kıymetlilerinden bazıları, yakîn ile sabretmek azmidir. Kime bu ikisinden pay verilirse, o kimse (nafile olarak), gece kılamadığı namaza ve gündüz tutamadığı oruca aldırmasın…” buyurmuştur.
Hazret-i Peygamber başka bir hadiste “İman, sabrın ta kendisidir” buyurmuştur.
“Yiyip de şükreden kimse oruç tutup da sabreden kimse gibidir” Tirmizi. Kıyâme. 43 (İV/653) sözüne gelince bu da sabrın üstün olduğuna delildir.
Hazret-i Süleyman, mülkünün mertebesine göre peygamberlerden kırk yıl sonra cennete girecektir. Sahabe içinde cennete en son girecek olan ise, zenginliğinden dolayı Abdullah İbn Avf’tır.” Razi, Tefsir