Fuhşun yayılmasını isteyenler? / 21.07.2020 / Kerem Önder
Loading advertisement...
Preload Image
Up next

Video title

Cancel

Fuhşun yayılmasını isteyenler? / 21.07.2020 / Kerem Önder

إِنَّ ٱلَّذِينَ يُحِبُّونَ أَن تَشِيعَ ٱلْفَٰحِشَةُ فِى ٱلَّذِينَ ءَامَنُوا۟
لَهُمْ عَذَابٌ أَلِيمٌ فِى ٱلدُّنْيَا وَٱلْءَاخِرَةِ ۚ وَٱللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنتُمْ لَا تَعْلَمُونَ

“İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.” Nur 19

“19. âyette söz konusu edilen “ahlâksızlığın yaygınlaşması” ifadesi hem fiilen ahlâka aykırı davranışları hem de bunların dedikodusunun, sohbetinin yapılmasını, tabii bir olaymış gibi kınamadan konuşulmasını kapsamaktadır. Topluluk içinde birçok kötülük, buna karşı zamanında ve yeterli tepki gösterilmemesi sebebiyle yayılmakta ve yerleşmektedir.”

“Bil ki Hak Subhânehû ve Teâlâ, iftira edenlere onlardan bunu duyup-dinleyenlere gerekli olan ceza ile, dinde kendisine tutunulması gereken adabı beyân edince, bu kötü sözün (ifkin) yayılmasını arzu eden kimsenin, böylesi bir zem hususunda, tıpkı iftirada bulunan kimse ile onu duyup yadırgamayan kimsenin ortak ve müşterek olmaları gibi, müşterek olduğunu; bir de iftirada bulunan kimselere ortaya attıkları bu şeyden ötürü azabın (cezanın) gerekli olması gibi, fuhşun (kötü fiil ve sözün) mü’minler arasında yayılması arzusunu içlerinde saklayan kimselerin de ilahi azaba müstehak olacaklarını bildirmek için, “Kötü sözlerin, iman edenlerin içinde yayılıp duyulmasını arzu edenler (yok mu?)” buyurmuştur ki bu da tıpkı, kişinin uzuvları ve sözleriyle müslümanlara zarar vermemesinin farz oluşu gibi, mü’minler hakkında kalbinin hiçbir kötülük düşünmemesinin vâcib olduğuna da delâlet eder.

Ayetteki, “…arzu edenler” ifadesinin zahiri manasının umûmi olduğunda ve bu sıfatı taşıyan herkesi içine aldığında şüphe yoktur. Yine bu ayetin, Hz. Âişe (r.ah)’ye iftira etme hakkında nazil olduğunda da şüphe yoktur. Fakat nazar-ı dikkate almaca-husus, sebebin hususiliği değil, lafzın umumiliği olduğu için, bu ayeti, zahirine göre umumi manaya hamletmek gerekir. Hak Teala’nın, “îman edenlerin içinde…” ifadesi de bu ayetin Hz. Âİşe’ye atılan iftirasına tahsis edilmesinin caiz olamayacağına delalet eden şeylerdendir. Çünkü bu, çoğul bir ifadedir. Dolayısıyla eğer Cenâb-ı Hak bunda sadece Hz. Âişe’yi kastetmiş olsaydı, böyle ifade edilmesi caiz olmazdı.
Bunu Hz. Âişe’ye atılan iftiraya tahsis edenlere gelince ki bu görüşte olanları” bazıları bunu bu fuhşun (kötü sözün) yayılmasına sa’yü gayret gösterdiği için Abdullah b, Übey’e hamletmişlerdir, bunlar şöyle demişlerdir: “Ayetin manası sözlerin, yani zinanın, imân edenlerin içinde yani Hz. Âişe ve Safvan hakkını duyulmasını arzu edenler, yani Abdullah b. Übeyy (yok mu?)…” demişlerdir.

Yine Hz. Peygamber (s.a.s)’in şöyle dediği de rivayet edilmiştir.
“Bir mü’min, bir mü’minin aybını gizler, açığa vurmazsa, Allah da kıyamet günü onun ayıplarını gizler (siler).”

Dünya Azabından Maksâd: Ebu Müslim de: “Bununla münafıklar kastedilmiştir. Çünkü bunu onlar arzuluyorlardı. Böylece Allah Teâiâ, onları dünyada iken Hz. Peygamber’in elinde gerçekleşecek cihadla ortaya çıkacak bir azabla tehdid etmiştir. Çünkü Hak Teâlâ, “Ey peygamber, kâfirlerle ve münafıklarla savaş, onlara karşı sert davran…” (Tahrtm, 9) buyurmuştur. Doğruya en yakın olan ise bu “azab” ile onların iftiraları sebebiyle hakettikleri ceza, yani hadd-i kazif lanet ve zem kastedilmiştir. Ayette bahsedilen ahiret azabına gelince, bunun hem kabir azabı hem cehennem azabı olduğunda şüphe yoktur.

Hak Teâlâ’nın “Allah bilir, siz bilmezsiniz” beyanının burada getirilmesi, çok güzel ve yerindedir. Çünkü kalbteki sevgi ve arzular gizlidir, görünmez. Biz onları ancak, sahibinde gördüğümüz birtakım ipuçları ve emarelerle anlayabiliriz. Fakat Allah Teâlâ’ya hiçbir şey gizli değildir. Binâenaleyh bu, son derece caydırıcı ve tehdid edici bir ifadedir. Çünkü kalbinden o fuhşun (kötü fiillerin ve sözlerin) yayılmasını arzu eden kimse, bunu elinden geldiğince bu arzusunu belli etmemeye çalışsa bile, Allah Teâlâ’nın bundan haberdâr olduğunu bilir. Zira Allah Teâlâ’nın, onun gizlediği bu arzu ve isteğini bilmesi, tıpkı onun açıktan yapıp söylediği şeyleri bilmesi gibidir. Allah ona ne kadar ceza verileceğini de bilir.
Kalbin Ameli: Bu ayet, büyük bir günahı işlemeye azmetmenin bile, büyük günah olduğuna; keza fısk ve fucûru istemenin de bir fısk olduğuna delâlet eder. Çünkü Allah Teâlâ bu tehdidini, fuhşun (kötü fiil ve sözlerin) yayılmasını kalben istemeye bağlamıştır.

Ebu Hanife (r.h) şöyle der: “Fısk ve fücurda bulunan konuşturulmaz, yaptığını anlatması istenmez. Çünkü onu konuşturmak, fuhşu yaymak demektir. Bu ise haramdır.” Razi Tefsir