Yumuşak sözle anlat! / 09.02.2021 / Kerem Önder
Loading advertisement...
Preload Image
Up next

Video title

Cancel

Yumuşak sözle anlat! / 09.02.2021 / Kerem Önder

ٱذْهَبَآ إِلَىٰ فِرْعَوْنَ إِنَّهُۥ طَغَىٰ

“İkiniz Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı.”

فَقُولَا لَهُۥ قَوْلًا لَّيِّنًا لَّعَلَّهُۥ يَتَذَكَّرُ أَوْ يَخْشَىٰ

“Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.” (Taha 43-44)

“Hak teâlâ’nın “Ona yumuşak söz söyleyin” ifadesi ile ilgili birkaç soru vardır: Birinci soru:
Cenâb-ı Hak niçin Hazret-i Musa (aleyhisselâm)’a, inkarcı ve inad bir kâfire karşı yumuşak davranmasını emretmiştir?

1) Hazret-i Musa (aleyhisselâm)’ı, Firavun büyütmüştü. Bundan ötürü Allahü teâlâ, Hazret-i Musa (aleyhisselâm)’a bu hukuku gözetmesi için, Firavuna yumuşak konuşmasını emretmiştir ki bu, ana-baba hakkının çok büyük olduğuna dikkat çekmektedir.
2) Kendilerine ağır bir dil ile va’z-u nasihat yapıldığında, azgınlık ve kibirlerini artırmaları, zorbaların adetidir. Hazret-i Musa (aleyhisselâm) ve kardeşini, Firavuna göndermesinin gayesi ise, ondaki zararı (tuğyanı) artırmak değil, ona faydalı olmaktır. İşte Allahü teâlâ bundan ötürü, yumuşaklığı emretmiştir.

Yumuşak söz, nasıl olur? Cevab: Alimler bu hususta şu izahları yapmışlardır:
a) Allahü teâlâ, bunun bir parçasını açıkça bildirerek, “(Küfürden, azgınlıktan) arınmaya meylin var mı? (temiz olmak istemez misin?)” Gel öyleyse, seni Rabbine irşâd edeyim de sen de O’na saygı duyasın” de.” (Naziât, 18-19) buyurmuştur. Bir parçasını da bu surede, “Hemen gidin ve ona şöyle deyin: “Biz, Rabbinin iki elçisiyiz: Artık İsrâiloğullarını bizimle gönder. Onlara işkence etme. Biz sana Rabbinden gerçek bir ayet getirdik. Selâm, doğruya tâbi olanlara” (Tahâ, 47) buyurarak ifade etmiştir.
b) “Siz onu, ölüm hariç, artık bundan sonra ihtiyarlamayan bir genç ve mülkü elinden alınmayan bir padişah gibi sayıp, ölümüne kadar yeme içme ve cinsi zevklerinin devam edeceğini bildirerek konuşunuz.”
d) Amr b. Dinar’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: Bana gelen haberlere göre, Firavun’un ömrü, 409 sene oldu. İşte bundan dolayı Musa (aleyhisselâm) ona, “Eğer bana itaat (ve iman) edersen, sana takdir edilen ömrü yaşarsın, ölünce de cennete girersin” demiştir.

Söz Dinleyeceği Umuduyla Tebliğ Edin: Cenâb-ı Hakk’ın, “Olur ki nasihat dinler yahut Allah’dan korkar” buyruğu ile, Allahü teâlâ’nın bu hususta haşa tereddütte olduğu manası kastedilmiş olamaz. Çünkü bu, Allah hakkında düşünülemez. Aksine bu ifade ile kastedilen, “Firavunun nasihat dinleyeceğini yahut Allah’dan korkacağını umarak, yumuşak konuşun” manasıdır.

Bil ki kalbin üç hali vardır:
a) Hak’da sebat ve ısrar, b) Bâtılda ısrar, c) Her ikisi hususunda da tevakkuf etmesi (bir karara sarmaması).

Firavun batılda ısrarlı idi ki bu, bu üç halin en kötüsüdür. İşte Cenâb-ı Hak bundan ötürü, “Ona yumuşak söyleyin olur ki nasihat dinler, yahut Allah’dan korkar.” Böylece İnkârından, hakkı kabule gelir. İnkârından kabule dönmese bile, en azından kalbinde bir korku meydana gelir de hiç olmazsa inkârını bırakır. İkrara geçmese bile inkârını bırakması, inkarda ısrarından daha ehvendir” buyurmuştur.

Bil ki bu mükellef tutmanın (teklifin) sırrını ancak Allah bilir. Çünkü Allahü teâlâ, onun kesinlikle iman etmeyeceğini bildiğine göre, Firavunun imân etmesi, Allah’ın değişmez ilminin zıddına bir şey olurdu. Binâenaleyh bu demektir ki Allahü teâlâ, onun imanının imkansızlığını biliyordu. Bunu bildiğine göre, daha nasıl Hazret-i Musa (aleyhisselâm)’a böyle yumuşak davranmasını emretmiş ve Firavunda bunun olmayacağını bile bile, onu Allah’a davet etmede alabildiğine iyi davranmasını bildirmiştir? Mutezile de, Allah’ın Firavun’dan bu imanın sâdır olmayacağını bildiğini, Firavunun Hazret-i Musa (aleyhisselâm)’ın kendisine gönderilmesiyle, ilâhi cezaya müstehak olmaktan başka istifâde edemeyeceğini kabul etmişlerdir. Binâenaleyh onunla kendi karnını yarıp, bağırsaklarını parçalayacağını bildiği bir kimsenin eline, bıçak vermek, sonra da, “Ben bu bıçağı ona, iyilik olsun diye verdim” demek, rahim ve kerim olan zâta nasıl uygun düşer? Kardeşim, akıllar bu sırları bilmeye güç yetiremezler ve bunun teslim olmak (olduğu gibi kabul edip inanmaktan), rakmaktan, kalben (düşünce bakımından) ve lisânen susmaktan başka yolu yoktur.
Ka’b’ın şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Ka’b’ın yemin ettiği zâta (Allah’a) yemin olsun ki, bu husus Tevrat’ta “Ona yumuşak söz söyleyin, ama Ben onun kalbini katılaştıracağım ve o iman edemeyecek” şeklinde ifade edilmiştir.”